Bu yapıtın içeriğinin, İngiliz kamuoyunun büyükçe bir kesiminin itirazı ile karşılaşacağını çok iyi biliyorum. Ama biz Kıtalılar, İngiliz "saygınlığının" önyargılarına biraz olsun önem verseydik, durumumuz bugünkünden de kötü olurdu. Bu kitap, "tarihsel materyalizm" dediğimiz şeyi savunmaktadır; ve materyalizm, İngiliz okurların büyük çoğunluğunun kulaklarını tırmalayan bir sözcüktür. "Bilinemezcilik"23 hoşgörülebilir, ama materyalizm hiç kabul edilemez.
Bununla birlikte bütün modern materyalizmin asıl yurdu, 17. yüzyıldan beri, İngiltere'dir.
Materyalizm, Büyük Britanya'nın evlilik-dışı (natural-born, doğal-doğmuş) oğludur. İngiliz skolastiği Duns Scotus, eskiden Madde için düşünmek olanaksız mıdır?" diye sormuştu.
"Bu mucizeyi gerçekleştirmek için Tanrının sonsuz gücüne sığındı, yani tanrıbilime materyalizm vaazettirdi. Üstelik Duns Scotus bir adcıydı. Materyalizmin ilk biçimi olan adcılığa24 özellikle İngiliz skolastikler arasında raslanır.
İngiliz materyalizminin gerçek atası Bacon'dır. Ona göre, doğal felsefe (natural philosophy) biricik doğru felsefedir; ve duyuların deneyimine dayanan fizik, doğal felsefenin en önemli bölümüdür. Onun sık sık andığı otoriteler, Anaksagoras ile homoiomerileri25 ve Demokritos ile atomlarıdır. Bütün bilim deneye dayanır, ve duyuların sağladığı verilere ussal bir araştırma yöntemini uygulamaktan ibarettir. Tümevarım, çözümleme, karşılaştırma, gözlem, deney, böyle bir ussal yöntemin bellibaşlı biçimleridir. Maddede doğal olarak bulunan nitelikler içinde hareket, yalnız mekanik ve matematik hareket biçiminde değil, maddenin bir itki, bir yaşamsal ruh, bir gerilim –ya da Jakob Böhme'nin kullandığı bir terimle, bir ""qual""[27*]– biçimi olarak da ilk ve en önemli niteliktir. "
"Materyalizm, Bacon'da, ilk yaratıcısında, henüz çok yönlü bir gelişimin tohumlarını taşır. Bir yanda madde, duyumsal, şiirli bir büyü içinde, insanın bütün varlığını tatlı gülümsemelerle kendisine çeker görünür. Öte yanda, atasözleri gibi formülleştirilmiş olan öğreti, tanrıbilimden aktarılan tutarsızlıklarla dallanıp budaklanır.
Materyalizm daha sonraki evrimi sırasında tek yönlü bir hale gelir. Hobbes, Bacon’ın materyalizmini sistemleştirir. Duyulara dayanan bilgi, şiirli çiçeklerini yitirir, matematikçilerin soyut deney konusu olur; geometri, bilimlerin en yücesi ilan edilir. Materyalizm, insandan-kaçar (misanthropic) olur. Çünkü kendi karşıtını, insandan kaçan o tensiz ruhsalcılığı kendi alanında altetmesi için kendi teninden sıyrılması ve çileri olması gerekmektedir. Bunun için, duyumsal bir kendilik olmayı bırakıp zihinsel bir kendilik olur; ama bu yüzden, zihne özgü bütün tutarlılıkları da, sonuçlarını önemsemeden geliştirir. "
Bacon'a katkıda bulunan Hobbes, şöyle konuşur: İnsanın bütün bilgisi duyularla sağlanıyorsa, bizim kavram ve idealarımız, ancak gerçek alemin duyumsal biçimlerinden soyutlanmış görüntüleridir. Felsefe, bu görüntülere ancak ad koyabilir. Bir ad, onların birden çoğuna verilebilir. Adların bile adları olabilir. Bir yandan bütün kavramların kökeninin duyulur alemde bulunduğunu ve, öte yandan, bir sözcüğün bir sözcükten daha çok şey olduğunu; duyularımızla bildiğimiz varlıkların, hepsi de tek olan varlıkların dışında, genel, tekil olmayan doğal özellikte varlıklar bulunduğunu savunsaydık, bu bir çelişki olurdu. Maddesiz bir töz, maddesiz bir cisim gibi saçmadır. Madde, varlık, töz, yalnızca aynı gerçeklik için [kullanılan –ç.] farklı terimlerdir. Düşünceyi, düşünen maddeden ayırmak olanaksızdır. Bu madde, evrende oladuran bütün değişmelerin etkenidir. Sonsuz sözcüğü zihnimizin sonsuz bir toplama işlemini gerçekleştirme gücü olduğunu saptamadığı sürece, anlamsızdır. Bizim için yalnız maddesel şeyler algılanabilirdir, Tanrının varlığı konusunda hiçbir şey bilemeyiz. Yalnız benim kendi varlığım kesindir. Her insani tutku, bir başlangıcı ve bir sonu olan mekanik bir harekettir. İyi dediğimiz şeyler, itkinin amaçlarıdır. İnsan, doğa ile aynı yasalara bağımlıdır. Güç ile özgürlük, özdeştir. Hobbes, Bacon'ı sistemleştirmişti, ama Bacon'ın temel ilkesine, bütün insan bilgisinin kökeninin duyulur alem olduğuna bir kanıt göstermemişti. Bu kanıtı, Essay on the Human Understanding [İnsan Zihni Üzerine Deneme] adlı yapıtında, Locke verdi.
Hobbes, Bacon materyalizminin tanrıcı26 önyargılarını yıkmıştı; Collins, Dodwell, Coward, Hartley, Priestley de Locke'un duyumsalcılığını kuşatan son tanrıbilimsel engelleri yıktılar. Ne olursa olsun, pratik materyalist için yaradancılık,27 dinden kurtulmanın yalnızca kolay bir yoludur.[28*]
Karl Marx modern materyalizmin İngiliz kökeni üstüne işte böyle yazıyordu. Günümüzün İngilizleri, onun kendi atalarını övmüş olmasından pek hoşlanmıyorlarsa, yazık olur. Bacon'ın, Hobbes'un ve Locke'un, İngilizlerin ve Almanların, Fransızları karada ve denizde yenmiş olmalarına karşın, dışında kaldığımız ve sonuçlarını İngiltere'nin olduğu kadar Almanya'nın da iklimine alıştırmaya hâlâ çabaladığımız Fransız devrimine taç giydirilmeden önce bile, 18. yüzyılı tam anlamıyla bir Fransız yüzyılı yapan o ünlü Fransız materyalistlerinin babaları oldukları yadsınamaz.
Bunun yadsınacak bir yanı yoktur. O yüzyılın ortalarında, İngiltere'ye yerleşen her kültürlü yabancıyı şaşırtan ve onun dikkate almadan edemeyeceği şey, saygın İngiliz orta-sınıfının dinsel bağnazlığı ve budalalığı idi. Biz, o sıralarda, hepimiz materyalisttik, hiç değilse, çok ileri derecede özgür düşünen kimselerdik; ve İngiltere'deki eğitilmiş kişilerin aşağıyukarı hepsinin her türlü olmayacak mucizeye inanacağını, ve Buckland ile Mantell gibi yerbilimcilerin bile, Tekvin'in28 efsaneleriyle öyle pek çatışmasınlar diye kendi bilimlerinin olgularını çarpıtacaklarını pek düşünemiyorduk; o zamanlar, dinsel konularda kendi zihinsel yetilerim kullanmaya cesaret eden insanlar bulmak için, eğitilmemişlerin, "ayak takımı"29 diye anılan emekçilerin, özellikle ovıncı sosyalistlerin arasına girmemiz gerekiyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.