Kapitalist üretim tarzının, toplumsal bağı ürünlerini değişmek olan meta üreticileri toplumuna, bireysel üreticiler toplumuna, sızdığını gördük. Ama meta üretimine dayanan toplumun şu özelliği vardır: Üreticiler, kendi toplumsal karşılıklı ilişkileri üzerindeki denetimlerini yitirmişlerdir. Herkes, kendisi için, elindeki rasgele üretim araçlarıyla, bireysel gereksinmelerini değişimle sağlamak amacıyla üretir. Hiç kimse, özel malının ne kadarının pazara çıkacağını, ve bunun ne kadarının talep edileceğini bilmez. Hiç kimse, kendi bireysel ürününün gerçek bir taleple karşılaşıp karşılaşmayacağını, üretim giderlerini çıkarıp çıkarmayacağını ya da malını satıp satamayacağını bile, asla bilmez. Toplumsallaştırılmış üretimde anarşi egemendir.
Ama meta üretiminin de, üretimin bütün öbür biçimlerinin olduğu gibi, kendine özgü, kendi içinde taşıdığı, kendinden ayrılamayan yasaları vardır; ve bu yasalar, anarşiye karşın, anarşi içinde ve anarşiyle işler. Bu yasalar, toplumsal karşılıklı ilişkilerin biricik kalımlı biçiminde yani değişimde kendilerini açığa vurur, ve orada bireysel üreticileri zorunlu rekabet yasaları olarak etkiler. Üreticiler, başlangıçta, bu yasaları bilmezler; onları kerte kerte ve yaşantı sonucu olarak bulmaları gerekir. Onun için, bu yasalar, üreticilerden bağımsız olarak, ve onlarla uzlaşmaz karşıtlık içinde, onların özel üretim biçiminin amansız doğal yasaları olarak işler. Ürün, üreticileri yönetir.
Ortaçağ toplumunda, özellikle ilk yüzyıllarda, üretim, aslında bireyin gereksinmelerini karşılamaya yönelmişti. Çoğunlukla, yalnız üreticinin ve ailesinin gereksinmelerini karşılıyordu. Kırdaki gibi, kişisel bağımlılık ilişkilerinin bulunduğu yerlerde, feodal beyin gereksinmelerinin doyurulmasına da yardım ediliyordu. Onun için bütün bu durumlarda, değişim yoktu; ve bundan dolayı, ürünler, meta niteliğini almıyordu. Köylü ailesi, yiyeceğini olduğu gibi, giyeceğini ve kullanacağını, gereksindiği şeylerin aşağıyukarı hepsini, üretiyordu. Ancak kendi öz gereksinmesini ve feodal beyinin ayni vergilerini karşılamaya yetenden fazlasını ürettiğinde, ancak o zaman, meta da üretmiş oluyordu. Toplumsallaştırılmış değişime katılan ve satışa sunulan bu fazlalık, meta oluyordu.
Kentlerdeki zanaatçıların daha başlangıçta, değişim için üretmek zorunda kaldıkları doğrudur. Ama onlar da, bireysel gereksinmelerinin en büyük kesimini kendileri sağlıyordu. Bu zanaatçıların bahçeleri, küçük tarlaları vardı. Davarlarını, aynı zamanda kereste ve odun sağladıkları kamu ormanına gönderiyorlardı. Kadınlar keten, yün eğiliyordu vb.. Değişim amacıyla üretim, meta üretimi, ancak başlangıcındaydı. Bundan dolayı, değişim sınırlı, pazar dar, üretim yöntemi dengeli idi; dışarda kapalı yerellik, içerde yerel birlik; kırda mark, kentte lonca vardı.
Ama meta üretiminin yaygınlaşmasıyla, ve özellikle kapitalist üretim tarzının başlamasıyla, o güne kadar uyuklayan meta üretimi yasaları, daha açıkça ve daha büyük güçle yürürlüğe girdi. Eski bağlar gevşedi, eski kapalılığın sınırları parçalandı, üreticiler gittikçe bağımsız, ayrıklanmış meta üreticileri oldular. Toplumsal üretimi, genel olarak plansızlığın, raslantının, anarşinin yönettiği belli oldu; ve bu anarşi arttıkça arttı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.