13 Ocak 2014 Pazartesi

BİREYSEL KAPİTALİZMİN ORTADAN KALKMASINA DOĞRU

Bundan dolayı, bir yandan, kapitalist üretim tarzı kendisinin bu üretken güçleri yönetegitmeye yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır. Öte yandan, bu üretken güçlerin kendileri, varolan çelişkinin giderilmesine, sermaye olma niteliklerinin ortadan kaldırılıp toplumsal üretken güçler olma karakterlerinin eylemle (fiilen) tanınmasına doğru gittikçe artan bir enerjiyle ilerlemektedirler. 

Etkileri gittikçe artan üretken güçlerin sermaye olma niteliklerine karşı bu ayaklanması, kendilerindeki toplumsal karakterin tanınması için gittikçe sertleşen bu zorunluk, kapitalist sınıfın kendisini, kapitalist koşullarda olabildiği ölçüde, gitgide toplumsal üretken güçler olarak görmeye zorlamaktadır. Sanayinin son hızla çalıştığı dönem, kredinin sınırsız şişkinliği (enflasyonu) ile birlikte, en az, büyük kapitalist kurumların çökmesiyle kopan çatırtının kendisi kadar, üretim araçlarının o farklı çeşitlerde karşımıza çıkan anonim ortaklıklar biçiminde büyük çapta toplumsallaştırılmasına yolaçar. Bu üretim ve dağıtım araçlarının birçoğu, başlangıçtan beri, öylesine büyüktür ki, bunlar, demiryolları gibi, bütün öbür kapitalist işletme biçimlerini dışarırlar. Evrimin daha ileri bir aşamasında, bu biçim de elvermez olur. Belirli bir ülkedeki sanayinin belirli bir dalındaki büyük üreticiler, bir "tröst”te, üretimi düzenlemeyi amaç edinen bir birlikte birleşir. Bunlar, toplam üretim tutarını belirler, onu aralarında bölüşür ve böylelikle önceden saptanmış satış fiyatını zorla kabul ettirirler. Ama bu tür tröstler, işler kötüleşir kötüleşmez, genellikle dağılmaya eğilimlidir, ve işte bundan ötürü, birliğin daha çok yoğunlaşmasını zorunlu kılmaktadır. Sözkonusu sanayinin tümü, tek bir dev anonim ortaklığa dönüşür; iç rekabet, yerini bu tek ortaklığın iç tekeline bırakır. Bu, 1890'da, İngiliz alkali üretiminde böyle olmuştur. Sözkonusu üretim, şimdi, 48 büyük fabrikanın bir ortaklıkta birleşmesinden sonra, 6.000.000 İngiliz liralık bir sermaye ile ve bir tek plana göre yönetilmektedir. 

Tröstlerde, rekabet özgürlüğü, tam kendi karşıtına, tekele değişir; ve kapitalist toplumun belirli hiçbir plana dayanmayan üretimi, kapıyı çalan sosyalist toplumun belirli bir plana dayanan üretimine teslim olur. Bu, elbette, yine kapitalistlerin yararına ve çıkarına olduğu ölçüde gerçekleşir. Ama bu durumda, sömürü öylesine apaçıktır ki, yıkılması gerekir. Hiçbir ulus, tröstlerin yönettiği üretime, kâr payı satıcılarından küçük bir takımın toplumu yüzsüzce sömürmesine katlanamaz. 

Her halde, tröstlerle birlikte ya da tröstler olmadan, kapitalist toplumun resmî temsilcisi –devlet–, üretimin yönetimini eninde sonunda üzerine almalıdır.[55*] Bu devlet mülkiyetine dönme zorunluluğu, önce büyük haberleşme ve ulaştırma kurumlarında –posta, telgraf ve demiryolları– duyulmuştur. 

Bunalımlar, burjuvazinin modern üretken güçleri yönetmeye artık yetersiz olduğunu gösteriyorsa, büyük üretim ve dağıtım kurumlarının anonim ortaklıklara dönüşmesi, tröstler ve devlet mülkiyeti, burjuvazinin bu amaç için ne kadar gereksiz olduğunu gösterir. Artık kapitalistin bütün toplumsal görevlerini aylıklı memurlar yapmaktadır. Kapitalistin, artık, kâr paylarını cebe atmaktan, faiz kuponu kesmekten ve farklı kapitalistlerin birbirlerinin sermayelerini yağma ettikleri borsada kumar oynamaktan başka toplumsal bir görevi yoktur. Kapitalist üretim tarzı, önce işçileri yerlerinden eder. Şimdi ise kapitalistleri yerlerinden ediyor ve onları, tıpkı işçiler gibi, doğrudan doğruya yedek sanayi ordusu saflarına değilse de, fazla-nüfus saflarına sokuyor. 

Ama gerek anonim ortaklıklara, gerek devlet mülkiyetine dönüşme, üretken güçlerin kapitalist niteliğini ortadan kaldırmaz. Bu, anonim ortaklıklarda ve tröstlerde besbellidir. Ve modern devlet, gene ancak burjuva toplumun, kapitalist üretim tarzının, işçilerin olduğu kadar bireysel kapitalistlerin de saldırılarına karşı maddesel koşullarını sürdürme görevini verdiği örgüttür. Modern devlet, biçimi ne olursa olsun, aslında, kapitalist bir makinedir, kapitalistlerin devletidir, toplam ulusal sermayenin ideal kişileştirilmesidir. Üretken güçlerin yönetimini ele almada ne kadar ileri giderse, gerçekte o kadar çok ulusal kapitalist olur, o kadar çok yurttaşı sömürür. İşçileri, ücretli işçiler –proleterler– olarak kalırlar. Kapitalist ilişki ortadan kaldırılmaz, daha da olgunlaştırılır. Ama olgunlaşınca, artık kopup düşer. Üretken güçler üzerinde devlet mülkiyeti, çatışmanın çözümü değildir, ama çözümünün öğelerini oluşturan teknik koşullar onun içinde gizlidir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.