Devrim kasırgası Fransa'da ortalığı altüst ederken, İngiltere'de daha sessiz, ama daha az korkunç olmayan bir devrim, sürüp gidiyordu. Buhar ve yeni makineler, manüfaktürü, modern sanayiye dönüştürüyor ve böylece, burjuva toplumun bütün temellerini baştan aşağı değiştiriyordu. Manüfaktür döneminin ağır aksak gelişimi, gerçek bir üretim fırtınası ve gerginliği dönemine dönüşüyordu. Toplumun büyük kapitalistlere ve malsız-mülksüz proleterlere ayrılması, durmadan artan bir hızla ilerliyordu. Artık, onların arasında, o eski kararlı orta-sınıfın yerinde zanaatçıların ve küçük dükkancıların kararsız bir yığını, nüfusun en çok dalgalanan kesimi, güvenilmez bir varlık göstermeye başladı.
Yeni üretim tarzı, henüz yükselme döneminin ancak başlangıcındaydı; henüz normal düzenli, – varolan koşullarda olabilen biricik üretim yöntemiydi. Yine de, o zaman bile herkesin gözüne çarpan toplumsal bozukluklar yaratıyordu – yersiz yurtsuz bir nüfusun büyük kentlerin en kötü kesimlerinde sürü sürü toplanması; ataerkil ilişkilerde ve aile ilişkilerinde bütün geleneksel ahlaki bağların yitmesi; özellikle kadınların ve çocukların korkunç ölçüde aşırı çalıştırılması; kırdan kente, tarımdan modern sanayiye, istikrarlı yaşam koşullarından günden güne değişen güvensiz yaşam koşullarına, topluca ve birdenbire savrulan işçi sınıfının yılgınlığını tamamlıyordu.
Bu nazik zamanda 29 yaşında bir fabrikatör –yüce denilebilecek çocuksu yalınlıkta kişiliğiyle bir adam, aynı zamanda insan soyunun dünyaya pek seyrek gelmiş önderlerinden biri– bir reformcu olarak ortaya çıktı. Robert Owen, materyalist filozofların şu öğretisini benimsemişti: insanın kişiliği, bir yandan, soyaçekimin; ve öte yandan da, bireyin ömrü boyunca, ve özellikle gelişme dönemi boyunca yaşadığı çevrenin ürünüdür. Onun sınıfından olanların pek çoğu sınai devrimde yalnız karışıklık, anlaşılmazlık ve bu bulanık sularda avlanma ve çabucak yığınla para kazanma fırsatı gördüler. O ise sınai devrimde, önemsediği teorisini uygulama alanına koyma, ve böylece, karışıklığa bir düzen verme fırsatını gördü. Daha önce Manchester'daki bir fabrikada, beşyüzü aşkın insanın yöneticisi olarak, buna başarıyla sınamıştı. 1800'den 1829'a kadar, İskoçya'da New Lanark'taki büyük pamuklu dokuma fabrikasını, işletici ortak olarak, aynı yolda, ama daha büyük eylem özgürlüğüyle, ve kendisine Avrupa çapında ün kazandıran bir başarıyla yönetti. Aslında pek farklı ve, büyük çoğunluğu bakımından, pek umutsuz insanlardan oluşan bir yığını, yavaş yavaş 2.500'e ulaşan bir nüfusu, sarhoşluk, polis, yargıç, dava, yoksulları koruma yasaları, sadaka nedir bilmeyen örnek bir göçmen topluluğuna dönüştürdü. Ve bütün bunları, insanlara, insana yaraşır koşullar sağlayarak, ve özellikle, yeni kuşakları özenle yetiştirerek başardı. Owen, anaokullarının kurucusudur ve ilk anaokulunu New Lanark'ta açmıştır. İki yaşında iken okula gelen çocuklar, orayı öylesine seviyorlardı ki, onları evlerine götürmek güç oluyordu. Onun rakipleri, işçilerini günde onüç ya da ondört saat çalıştırırlarken, New Lanark'taki işgünü onbuçuk saatti. İşleri dört ay durduran bir pamuk bunalımında, onun işçileri, ücretlerini her zaman tam olarak aldılar. Ve bütün bunlara karşın iş, ortaklara dağıtılan son büyük kâra göre, değerce iki katının üstüne çıktı.
Bütün bunlara karşın Owen kıvançlı değildi. Onun gözünde, işçilere sağladığı yaşayış, hâlâ insana yaraşır olmaktan uzaktı. "Bu insanlar, benim insafıma kalmış kölelerdi." Başka işçilere oranla işçilerine sağladığı elverişli koşullar, kişiliğin ve zihnin her yönde usa-uygun bir gelişimine elvermek şöyle dursun, onların bütün yetilerini engelsiz kullanmaya bile elvermiyordu. "Ve yine de, bu 2.500 kişinin çalışan kesimi, toplum için, her gün, yarım yüzyıldan daha az önce, 600.000'lik bir nüfusun çalışan kesiminden istendiği kadar gerçek servet üretiyordu. 2.500 kişinin tükettiği servetle, 600.000 kişinin tüketeceği servet arasındaki farkın ne olduğunu kendi kendime sordum."[47*]
Bu sorunun yanıtı belliydi. O fark, 300.000 İngiliz liralık net kâra ek olarak, kurumun sahiplerine, yatırdıkları sermaye üzerinden %5 ödemek için kullanılmıştı. Ve New Lanark için geçerli olan bu durum, İngiltere'deki bütün fabrikalar için daha da büyük bir ölçüde geçerliydi. "Bu yeni servet, makinelerle yaratılmasaydı, Napoléon'a karşı Avrupa savaşları eksiksiz yürütülemez, ve toplumun aristokrat temelleri ayakta tutulamazdı. Bununla birlikte, bu yeni güç, işçi sınıfının yaratmış olduğu bir güçtü."[48*] Onun için, bu yeni gücün meyveleri, işçi sınıfınındı. Owen'a toplumun yeniden kurulmasının temellerini gösteren bu yeni yaratılmış olağanüstü üretken güçler, o zamana kadar yalnız bireyleri zenginleştirmek ve yığınları köleleştirmek için kullanılmıştı. Bu güçlerin, herkesin ortak mülkü olarak, herkesin ortak yararı için işletilmesi kaçınılmazdı.
Owen'ın komünizmi, bu katışıksız iş temeline, sonuca, yani ticari hesaba dayanıyordu. Bu pratik karakterini baştan sona korudu. Onun için Owen, 1823'te, İrlanda'daki acıklı duruma komünist göçmen topluluklarıyla son vermeyi önerdi, ve bunları kurmanın kaça çıkacağını, yıllık gideri ve olası geliri eksiksiz hesapladı. Ve onun gelecek için hazırladığı kesin planda, ayrıntıların teknik hesabı öylesine uygulanabilir bir bilgiyle yapılmıştır ki, –zemin planı, ön, yan ve kuşbakışı görünüşler, hepsi vardır– Owen'ın toplusal reform yöntemi bir kez kabul edilince, uygulama bakımından ayrıntıların gerçek düzenine karşı pek az şey söylenebilir.
Komünizm doğrultusundaki ilerlemesi, Owen'ın yaşamının dönüm noktası oldu. Yalnız bir insansever olduğu sürece, servetten, alkıştan, şereften ve övgüden başka hiçbir şeyle ödüllendirilmemişti. Avrupa'nın en sevilen adamıydı. Yalnız onun sınıfından olan kimseler değil, devlet adamları ve prensler de onu beğenerek dinliyorlardı. Ama komünist teorileri ile ortaya çıkması bambaşka bir şeydi. Şu üç büyük engel, ona, toplumsal reforma çıkan yolu özellikle kapatmış görünüyordu: özel mülkiyet, din, evliliğin yürürlükteki biçimi. Bunlara saldırırsa başına neler geleceğini biliyordu: yasanın tanıdığı haklardan yoksun bırakılmak, resmi toplumdan kovulmak, toplumsal konumunu tümüyle yitirmek. Ama bunların hiçbiri, başına geleceklerden korkmaksızın onlara saldırmasını önleyemedi ve öngördüklerinin hepsi başına geldi. Resmî toplumdan çıkarıldı, basında ona karşı bir sessizlik kampanyası açıldı, Amerika'da bütün servetini feda ederek yaptığı başarısız komünist denemeler, onu iflas ettirdi. Doğrudan doğruya işçi sınıfına başvurdu ve işçiler arasında otuz yıl daha uğraştı. İngiltere'de işçilerden yana olan her toplumsal harekette ve her gerçek ilerlemede Robert Owen'ın adı geçer. Beş yıllık bir savaşımdan sonra, 1819'da, fabrikalardaki kadınların ve çocukların çalışma saatlerini sınırlayan ilk yasayı çıkarttırdı. İngiltere'deki bütün sendikaların tek bir büyük sendika birliğinde birleştiği ilk büyük kongrenin başkanıydı. Toplumun tümüyle komünist yolda örgütlenmesine geçiş önlemleri olarak, bir yandan, üretim ve tüketim amacıyla işbirliği yapan dernekler kurdu. Bunlar, o zamandan beri, hiç değilse, tacirlerin ve fabrikatörlerin toplumsal bakımdan tümüyle gereksiz olduğunun pratik kanıtını verdiler. Öte yandan, emek ürünlerinin, birimi tek bir iş saati olan emek-pusulaları aracılığıyla değişimi için iş pazarları kurdu; bu kurumlar, zorunlu olarak, başarısızlığa mahkûmdular, ama Proudhon'un çok daha sonraki bir döneme raslayan değişim bankasının ilk örnekleri oldular, ve bütün toplumsal dertlerin genel çaresi olmayı istemeyip yalnız daha köklü bir toplumsal devrime doğru bir ilk adım olmayı istemeleri bakımından ondan tümüyle ayrıldılar.
Ütopyacıların düşünme tarzı, 19. yüzyılın sosyalist idealarını uzun süre etkiledi ve bazılarını hâlâ etkilemektedir. Çok yakın zamana kadar, bütün Fransız ve İngiliz sosyalistleri, onun egemenliğini tanıdılar. İlk Alman komünizmi, Weitling'inki de, aynı okuldandır. Onların hepsine göre, sosyalizm, salt gerçeğin, sağduyunun ve adaletin dışavurumudur. Ve kendi gücüyle dünyayı fethetmesi için yalnızca bulunmuş olması gerekir. Ve salt gerçek, uzaydan ve zamandan bağımsız olduğu için nerede ve ne zaman bulunacağı, yalnızca bir raslantıdır. Bununla birlikte, salt gerçek, sağduyu ve adalet, farklı her okulun kurucusunda farklıdır. Ve herbirinin kendine özgü salt gerçeği, sağduyusu ve adaleti, onun öznel anlayışı, yaşama koşullan, bilgisinin ve zihinsel eğitiminin ölçüsü ile belirlendiği için, bu salt gerçekler çatışmasında, onların karşılıklı olarak birbirini çelmesinden başka bir son olamaz. Bundan dolayı, bir hiç olan bu sondan, ancak bir çeşit seçmeci, ortalama, ve Fransa'daki ve İngiltere'deki sosyalist işçilerin pek çoğunun zihnine günümüze kadar gerçekten yön vermiş bir sosyalizm çıkabilirdi. Bundan ötürü, bir kanının en çeşitli renklerine izin veren şaşırtıcı bir karışım; farklı çığırlar açanların en az itiraza yolaçan eleştirel demeçlerinin, ekonomik teorilerinin, toplumun geleceği konusundaki taşanlarının şaşırtıcı bir karışımı; tek tek bileştirenlerinin belirli keskin kenarları tartışma akıntısında tıpkı bir derede yuvarlaklaşmış çakıllar gibi aşındıkça daha da kolay kükreyen bir karışımı ortaya çıkabilirdi.
Sosyalizmi bir bilim yapmak için, onun önce gerçek bir tabana oturtulması gerekiyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.