Alman idealizmindeki köklü çelişkinin algılanması, zorunlu olarak, materyalizme –ama nota bene[49*], 18. yüzyılın düpedüz metafizik, özellikle mekanik materyalizmine değil– dönülmesine yolaçtı. Eski materyalizm, bütün eski tarihi usa-aykırılığın ve zorbalığın kaba bir yığını olarak gördü; modern materyalizm, onda, insanlığın evrim sürecini görür, ve amacı bunun yasalarını bulmaktır. 18. yüzyıl Fransızlarında, ve Hegel'de bile, edinilmiş doğa anlayışı, onun, Newton'un düşündüğü gibi, ölümsüz gök cisimleri ve, Linnaeus'un düşündüğü gibi, değişmez organik türleriyle birlikte, dar çemberlerde hareket eden, her zaman değişmeden kalan bir bütün olduğudur. Modern materyalizm, doğa biliminin en yeni buluşlarını benimser; bunlara göre, doğanın da zaman içinde bir tarihi vardır; gök cisimleri de, elverişli koşullarda kendilerini yurtlanan organik türler gibi doğmakta ve ortadan kalkmaktadır. Ve doğanın, genel olarak, yeniden dolaşılan çemberlerde hareket ettiği hâlâ söylenmek gerekse bile, bu dolaşmalar çok daha sonsuz büyüklükte boyutlar alır. Her iki durumda da modern materyalizm, temelinden diyalektiktir ve artık, bilimlerin düzensiz duran kalabalığına bir kraliçe gibi düzen vermek iddiasında olan felsefe çeşitinin yardımcılığına gereksinmesi yoktur. Her özel bilim, şeylerin ve şeyler üzerine olan bilgimizin büyük bütünü içindeki konumunu aydınlatmak zorunda kalır kalmaz, bu bütünle uğraşan özel bir bilim fazla ve gereksizdir. Bütün eski felsefeden hâlâ sağ kalan, düşünce bilimi ve onun yasalarıdır – biçimsel (formel) mantık ve diyalektiktir. Başka ne varsa, hepsi, olumlu (positive) doğa ve tarih biliminin kapsamında kalmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.