Hegel sisteminin, ortaya koyduğu sorunu çözmemiş olması, burada, önemsizdir. Onun çığır açan başarısı, problemi ortaya koymasıydı. Bu, hiç kimsenin tek başına çözemeyeceği problemlerden biridir. Hegel, –Saint-Simon ile birlikte – çağının en bilgili ve güçlü kafasıydı, yine de, önce kendi bilgisinin o zorunlu sınırlılığı ile ve, sonra da, çağındaki bilginin ve kavramların sınırlı genişliği ve derinliği ile kuşatılmıştı. Bu sınırlara bir üçüncü eklenmelidir. Hegel bir idealistti. Ona göre, beynindeki düşünceler, gerçek şeylerin ve süreçlerin azçok soyut resimleri değildi, tam tersine, şeyler ve onların evrimi, yalnız, alem varolmadan, öncesizlikten beri ve herhangi bir yerde varolan "Fikir"in (İdea) gerçekleşmiş resimleriydi. Bu düşünme yolu her şeyi başaşağı ediyor ve alemdeki şeylerin gerçek bağlantısını tümüyle tersine çeviriyordu. Hegel, tek olgu gruplarının birçoğunu doğru olarak ve ustalıkla kavramaktadır, yine de hemen yukarda anılan gerekçelerden ötürü, kötü yamanmış, yapmacık, emek verilmiş, sözün kısası ayrıntı bakımından yanlış yanları çoktur. Hegel sistemi, aslında, pek büyük bir başarısızlıktı – ama kendi türünün de sonuncusuydu. Gerçekte, bir iç ve onmaz çelişkiye yakalanmıştı. Bir yandan, bu sistemin başlıca önerisi, insan tarihinin bir evrim süreci olduğuydu, ve bunun gereği olarak, insan tarihi, salt gerçek denen herhangi bir şeyin bulunmasıyla zihinsel olarak kesin sonuna erişemez. Ama, öte yandan, bu sistem, bu salt gerçeğin kesin özü olma isteğini ileri sürüyordu. Her şeyi kapsayan ve her zaman için kesin (son) olarak bir doğal ve tarihsel bilgi sistemi, diyalektik düşünmenin temel yasasına aykırılıktır. Bu yasa, gerçekten, dış evren konusundaki sistemli bilginin çağdan çağa dev adımlarla ilerleyebileceği düşüncesini asla dışarmaz, tam tersine, içerir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.